Bu hafta Avrupa Ne Konuşuyor? gündeminde Slovakya’daki homofobik saldırı ve ardından yaşananlar yer aldı.
Slovakya’nın başkenti Bratislava’da 12 Ekim Çarşamba günü, bir gey barın önünde duran iki erkek vurularak öldürüldü. Barda çalışan bir başka kişi de ağır yaralandı. Cinayeti işleyen 19 yaşındaki saldırganın, olaydan önce sosyal medyada LGBTİ+ ve Yahudi karşıtı mesajlar paylaştığı ortaya çıktı. Saldırgan olaydan kısa süre sonra intihar etti.
Slovakya yaklaşık 5 milyon nüfuslu bir ülke, aynı zamanda AB’de eşcinsel birlikteliklerin yasal olarak tanınmadığı birkaç ülkeden biri. Bratislava’daki bu gay barın şehirdeki LGBTİ+’ların kendilerini rahat hissettiği nadir mekânlardan biri olduğu söyleniyor.
Böylesi bir nefret cinayetinin ve homofobik saldırının bir yandan LGBTİ+ camiasında şok yaratırken bir yandan da toplumun diğer kesimlerinden LGBTİ+’lara dönük dayanışmanın ortaya çıkmasını sağladı.
Cumhurbaşkanı Zuzana Čaputová, olayın ardından LGBTİ+ topluluğuna yönelik “Buraya ait olmayan sizler değilsiniz, sokakta yürürken korkması gereken sizler değilsiniz. Slovakya’ya ait olmayan şey nefrettir.” mesajını yayımladı. Cumhurbaşkanlığı ofisinin önündeki Slovakya ve AB bayraklarının yanına gökkuşağı bayrağı çekildi. Čaputová ayrıca olayın yaşandığı gey bara gidip mekânın işletmecisine sarıldı, daha sonra da anma yürüyüşüne katıldı.
Cumartesi gecesi yapılan bu anma yürüyüşüne katılanların sayısının 20.000 olduğu söyleniyor.
Yürüyüşe başbakan da gökkuşağı bayrağı taşıyarak katıldı ve bu arada o da LGBTİ+’lara saldırılara karşı açıklama yaptı. Bunlar Slovakya politikasındaki genel havayı yansıtmaktan uzak.
Örneğin, bir iktidar partisi milletvekilinin geçtiğimiz aylarda kamu kurumlarında gökkuşağı bayrağının yasaklanması için bir girişimi olmuş.
Öte yandan, homofobik saldırı sonrasında ülkede LGBTİ+’ların durumu ve bunun nasıl iyileştirilebileceği meselesi gündeme geldi.
Denník N gazetesindeki bir yorumcu nefretin dilde başladığını söylüyor, bu konuda siyasetçileri sorumlu tutuyor:
Slovak hükümetinin çoğu üyesi gey ve lezbiyen kelimelerini yüksek sesle söylemeye dahi cesaret edemedi. Slovak devlet doktrini hâline gelen homofobi hakkında alenen konuşmaya başlamalıyız artık.
Aktuality.sk adlı haber portalının genel yayın yönetmeni ise şöyle diyor:
Siyasetçileri nefret söylemine son vermeye, cinsel ve diğer azınlıklara karşı hoşgörüsüzlüğü, şovenizmi ve insanları haklarından mahrum bırakan tüm ifadeleri reddetmeye davet edebiliriz. Sessizce sıradaki kurbanın kim olacağını bekleyemeyiz.
Bu arada ülkede eşcinsel evliliklerin yasallaşması da gündeme geldi. Gazetelerden bu yönde haberler ve yorumlar da var. Örneğin Pravda gazetesindeki yorumcu bu konuda şöyle diyor:
Aynı cinsiyetten iki kişinin tescilli hayat arkadaşlığı yapabilmesine ilişkin ilk yasa tasarısının tarihi Ekim 2001’e kadar uzanıyor. Slovakya’nın AB’ye katılmasıyla birlikte pek çok iyi gelişme de kaydedildi. Bu yüzden de pek çokları (safça) tüm bu gündemlerin hayata geçirilmesinin mümkün olacağını düşündü. Şimdi aradan 21 yıl geçti ve biz hâlâ aynı yerdeyiz. Demokrasilerde azınlık haklarına önem verilmesinin içselleştirilmesi gerekirdi. Bunu etnik azınlıklar meselesinde başardıysak, cinsel azınlıklar için de başaramamamız için en ufak bir neden yok.
Avrupa Ne Konuşuyor?’daki diğer gündem maddeleri ise şöyle:
Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği: Hâlâ beklemede
Finlandiya ve İsveç, Mayıs ayında NATO'ya katılım başvurusunda bulunmuştu. Bu süreçte, NATO üyesi 30 devletten 28'i başvuruları onayladı. Terör örgütlerine destek olduğu gerekçesiyle, özellikle İsveç'le ilgili endişelerini dile getiren Türkiye başvuruları bekletiyor. Ayrıca Macaristan'dan henüz bir “evet” gelmiş değil. Peki bundan sonra neler olacak?
Fransa'daki protestolar: İsyan büyüyor mu?
Pazar günü Paris'te, aralarında sol görüşlü siyasetçi Jean-Luc Mélenchon ve Nobel Ödülü sahibi Annie Ernaux'un da bulunduğu on binlerce kişi daha yüksek ücret, fiyat artışlarının durdurulması, aşırı gelir vergisi ve iklimin daha çok korunması talebiyle sokaklara çıktı. Akaryakıt işçilerinin grevi de devam ediyor. Hükümet, grevcileri çalışmaya zorlamak için yalnızca doğal afet ve savaş durumlarında uygulanan yöntemlere başvurmaya başladı.